
Babasız büyümek benim için her zaman tek bir yere kök salmayı zorlaştırdı. Kariyerimin ilk bölümünün çoğunu İstanbul, New York ve dünyayı dolaşarak geçirdim ve hatta İstanbul’a geri döndüğümde bile aklım sık sık başka yerlerdeydi. Bu durum oğlumun doğumuyla değişti. Bana, Türkiye’deki hayatıma, başka bir açıdan bakma şansı verdi.
Yıllardır bir şekilde bastırdığım tüm anılar aklıma geldi. Gençliğimi düşünmeye başladım. Sokaklarda futbol oynadığım günleri, büyük anneannemin Pamukova’daki bahçesinden topladığı üzümleri ve kavunları, haftalarca dayanacak koyu ekşi mayalı ekmekleri… Her pazar yediğimiz büyükbabamın Çiböreği ve Dragos’ta denizden toplayıp açık ateşte pişirdiğimiz midyeler gibi unuttuğum tüm tatları düşündüm. Şimdi, anılarımdaki bu tatlardan daha lezzetli bir şey düşünemiyorum. Bunun nedeni, karmaşık bir modern teknik veya uzak bir Avrupa mutfağından gelmesi değildi, ancak sadelikleri, saflıkları kendi adına konuşuyordu. Tüm dünya önümdeydi ve yadsınamaz bir umut duygusu vardı içimde. Oğlumun büyümesini istediğim dünya bu ve hepimizin bunu deneyimleyebilmesini istiyorum.
İst, Türkiye’ye olan saygımdır. Çiftçilerimize ve balıkçılarımıza… Taksim Meydanı’nda lakerda satan satıcılara ve Sakarya kırsalında yabani bıldırcın ve ördek arayan avcılara… Bursa’nın şeftali bahçeleri ve Belgrad’ın çam ormanları gibi görkemli manzaralarımıza… Tamamen Türk şarapları, Rakı ve diğer ulusal içkilerle yönlendirilen, ortak tarihimizi kucaklayarak ve iyimser bir geleceğe doğru ilerlerken sizleri, kendi tarzımızda sunduğumuz Türkiye’nin miras malzemeleri ve tarifleri arasında bir yolculuğa çıkaracağız. Ayrıcalık ve ihtişamdan ziyade, samimi ve rahat hissetmenizi istiyoruz.
İst'e hoş geldiniz.
– İsmet Saz